Monday, December 31, 2007



Bu kediler nereye bakıyor acaba? :) Az sonra 2008 e giriyoruuzzz. Geleceğe umutla bakıyorum. Eşim de kendine saat bakıyor. :p Çok keyifliyiz şu an. Eşimle her anım güzel benim. Onun bir gülüşüne herşeyimi feda edebilirim. Yeni yıl umarım bizim ve tüm insanların hayallerinin gerçekleşeceği bir yıl olur. Ya herşey güzel hoş da birini çok özlüyorum. 3 yıldır hasretim dedeme. Bırakıp gitti beni. Geride ninemi hatıra bıraktı bize. Hani yazılarım da diyorum ya hep. '' Gitmek kolay da kalmak zor.'' Evet gerçekten öyle. Birilerine hasret kalmak, özlemek zor dostum zorrr... Bir de geri gelmeyeceğini biliyorsan hepten zor. Neyse ki ben onun yanına gideceğimi biliyorum. :)

Friday, December 28, 2007

Yeni yıl yeni araba

Araba alıyoruzzz. Çok seviniyorum. Artık ehliyetim kimlik görevinden çıkıp gerçek kullanım alanına hizmet verecek. :) En kısa zamanda çok iyi bir sürücü olup erkek şoförlerin dilinden kurtulacağım. Cem Arslan'ı mutlaka duymuşsunuzdur. Kadınların trafikte olmaması gerektiğini savunan ve ehliyetlerini toplamak isteyen sevimli Best Fm Dj'lerinden. Geçenlerde eşimin iş yerine çekim için gelmişlerdi ve eşim hemen yanına hayranı olarak gidip beni aratmıştı. Açar açmaz ''Yapma bunu Elif. Yapmaa, alırım ehliyetini.'' diyen bir sesle karşılaştım. Fakat ben tanıyamadım. :)Rezillik diz boyu. Ama nereden bilebilirim ki Cem Arslan olduğunu. :)

Sunday, December 23, 2007

Tatil keyfi

Tatile o kadar dalmışım ki pc yi günlerdir açmıyorum. Geçen haftasonu eşimin kardeşi Nihancan geldi. Eski arkadaşım şimdiki görümcem. :) Bayrama kadar öyle böyle vakit geçirdik. Bayram için de Edirne'ye babaannelere gittik. Oradayken bir an İstanbul'u Dünya'nın en sıcak ülkesi olarak düşünmeye başladım. Temizlik hastası olan ben yüzümü yıkamak için bile emin olup olmadığımı düşündüm. Gerisini siz düşünün artık. Diğer taraftan babaannenin ''ye ye'' ısrarları beni psikolojik olarak kilo alıyormuşum hissine kaptırdı. Belkide aldım. :) Neyseki 2. günü akşam döndük. Fakat sobanın üzerindeki kızarmış ekmekler herşeye değerdi. Ya da el emeğiyle açılmış incecik baklavalar. Hala ağzım sulanıyor. Donma riskini atlatma nedenim baklavalardı sanırım. :)) Bugün bayram sona erdi. Ama bizim tatilimiz hala devam ediyor. Eşim 1 hafa daha izinli. Benimse sınavlarım çoktan bitti. Yeni dönem için haber bekliyorum. Bu hafa içi bana direksiyon dersi verecek. Aslında 2,3 saat önce evden çıktık çalışmaya gidiyorduk ki arabamız çalışmadı. :( Araba bir türlü ateşleme yapmadı. Sabah bakıcaz artık çaresine. O kadar da hazırlanmıştım. Neyse çıkmışken arabasız birşeyler yapalım dedik. Cevahire yemek yemeğe gittik. O muhteşem soslu makarnalardan yedik. Üzerine bir de parmesanlı mısır aldık. Ohh. İşimiz ne, ancak yiyelim. :) Ağzımız hiç boş kalmasın. Şimdi de çay içiyoruz. Bu arada eşimin öğrencisi oldum. Benimle ingilizce paratik yapıyor. Onun gibi konuşmak istiyorum. Şimdilik iyi gidiyor. Eskisi gibi akıcı konuşabilmek için zorlamam lazım kendimi. Bunun için de evde zaman zaman ingilizce konuşuyoruz. Çok keyifli ve komik oluyor. Kızacağım zaman ingilizcesini unutuyorum ya da birşey isteyeceğim zaman, yarısını türkçe söylüyorum sonra o ingilizce olarak düzeltiyor. Yani anlaşıyoruz. Onu resimlerinin dışında canlı olarak ilk gördüğümde, tam karşımdaki koltukta oturuyordu. Çok iyi ingilizce konuşuyordu. Benim yanımdaki hanımla konuşurken arada bir kızarıyordu ama olsun o kadar. Ne enteresan günlerdi ya. Neyse başlamayayım anlatmaya. Amerika'da çektiğimiz resimlerle dolu olan fotoğraf makinamı kaybeden Mustafa'ya da buradan tepkilerimi yolluyorum. :p (eşimin kardeşi)

Saturday, December 15, 2007

BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM



Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin.
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi oradan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toparağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen
biri de ben.
Ben daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama, çok, pek çok,
ama senle beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde...

NAZIM HİKMET

Friday, December 14, 2007

Çiçekçi geldi haanım




Az evvel elinde çiçeklerle hoş bir bayan geldi kapıma. Eşcagızım sabah beni kırdıgını anlamış ve bunu sonlandırmak istemiş galiba. O da biliyor bu hayatınbensiz çekilmez olduğunu. :)

Wednesday, December 12, 2007

Hac yolculuğu bir başka


Dün kayınvalidem ve kayınpederimi Hac için uğurladık. Onca insan havaalanına birikmiş heyecanlı gözlerle etrafı izliyordu. Genç, yaşlı, çoluk çocuk hacı adayları her biri bir köşede saatlerin geçmesini bekliyorlardı. Sanki diğer insanlardan farklı olarak herbirinin yüzüne nur inmiş gibiydi. Canım öyle çok gitmek istedi ki hüzünlendim birden. Allah bizlere de nasip eylesin inşaallah. Amerika'dan geldiğimden beri herkesi biryerlere uğurladım, kalan hep ben oldum. Eşimi 2 kez Amerika'ya yolladım, askere yolladım vs. herkes biryerlere gitti hep. Kalan ben oldum. Ben giderken hiç zor gelmemişti. Gitmek kolay da, beklemek zor galiba. Evlendim ailemi bırakıp gittim. Bu sefer gitmek zor geldi. Her ayrılık zor sanırım. Neyse geçelim bu ayrılık konusunu yoksa ağlarım ben.
Sabahın ilk ışıklarında eve döndük. Arabayı bırakınca eve biraz yürüdük. Sokak hem sessiz, huzurlu hem ürperticiydi. Fırınlar açılmıştı. Kaçar mı benden hiç. Hemen bir ekmek aldık eve girene kadar kopara kopara yedik. O kadar leziz o kadar tatlı geldi ki o ekmek. Akşam oldu neredeyse ben hala birşey yemedim. İnsan demekki herşeyden mutlu olabiliyor. Yaşasın yaşamak ne güzel şey. Yaşasın yaşamak.:)

Tuesday, December 11, 2007

Gece Misafirleri



Dün akşam diyemeyeceğim çünkü dün gece çaya misafirlerimiz vardı. Ancak 22.30 da geldiklerinden :p Eşimle ortak arkadaşlarımız Diler ve İsa. 1 sene önce Bandırma'dan gelin geldi İstanbul'umuza. Önceleri Bandırma Bandırma diye üzülürken, şimdilerde İstanbul aşığı olarak yaşamaya devam ediyor. Uzun zamandır görüşemiyorduk. En son hep beraber Ortaköy'de eşlerimizi ekonomik krize sokmuş bir daha dışarıya çıkmama kararı almıştık. Gerçi ondan önce de bir akşam vakti sinemaya gitmiş, ne bulursak yemiş yine dışarıya çıkmama kararı almıştık. :) Eşlerimiz çok iyi insanlar ya. Mesela birtane çocukluk arkadaşım var Nazlı Berra'nın anneciği. Onun da eşi çok iyi bir insan. Ne şanslı kişiliklermişiz yahuu. Neyse işte dün ailece çok keyifli saatler geçirdik. Çok güzel bir tatlı yaptım. Çayın yanında çok güzel oluyor. Bu arada bu tatlıyı canım arkadaşım Kübracan'a da yapıp götürücem inş. Yazık ona bebekle uğraşmaktan mutfağa giremiyormuş. Neyse hoş beşden sonra haftaya buluşmak üzere arkadaşlarımızı uğurladık. Tabi yine evde buluşur birşeyler yaparız diye. :) (şimdilik)

Kardeşceğizimm

Bir tanecik kardeşim var benim. Bir de ben varım. Bir de annem, bir de babam, tabi bir de canım ninem var. Rahmetli olmuş nur yüzlü dedeciğim vardı bir de. Şimdi bir tanecik de eşim var. O sonradan eklenedi bize. :) Canım benim tabiki yerin ayrı. Birden kardeşimi özledim nedense. Uzun süredir göremiyorum. Eldiven istemişti benden aldım fakat hala veremedim. Yanyana yaşarken farkında olmuyoruz sevdiklerimizin galiba. Ama şimdi daha bir düşkün oldum kardeşime. Her an aklımda. Buzdolabının üzerinde en yakışıklı haliyle bana bakıyor. Aile olmak ne güzel bir duygu. Bir de gidenler geri gelse ne güzel olur. Ah ahhh..
Bu haftasonu beyaz pastasını alıp görmeye gidecegim bana benzeyen kardeşimi. :)

Monday, December 10, 2007

Hamaratlık belası

Mutfaktan mis gibi kokular geliyor. Ellerim dert görmesin. Biber dolması pişiriyorum.:p Sabah erkenden güne başladık yine. Haftanın ilk günü de tuhaf oluyor. Haftasonunun tüm dağınıklığıyla karşı karşıya kalmak hiç hoşuma gitmiyor. Okunmuş gazeteler, su bardakları vs. ortalıkta oluyor. Neyseki herşeyi hallettim oturuyorum şimdi. Aslında ders çalışmam lazım, perşembe finaller var ama bir türlü başlayamıyorum. Birşeylere başlamak hep zor geliyor bana. Başladıktan sonrası daha keyifli oluyor. Az evvel camdan baktım derin derin nefes aldım. Tam karşımızda bahçeli bir ev var ve bir teyze ben ne zaman çıksam orada oluyor. Her zaman bir ilere bir geri yürüyor uzun balkonunda. Arada bana bakıyor ama ben çaktırmadan izliyorum onu. Bugün bana el salladı oradan ama ben anlayamadım bana mı bir başkasına mı olduğunu. Ben de el salladım. Öyle bir şey yaşadık işte. Burada hiç komşumuz yok. Daha doğrusu apartmanda bizden başka yaşayan var mı onu bile bilmiyoruz. Sadece apartman görevlisini görüyoruz o kadar. Ama bu ev ilk gözağrım. Tabiki çocukluğumun geçtiği ev ayrı bir duygu hissettiriyor. Fakat buraya gelinliğimle girdim, her köşesini ben temizledim. İstediğim gibi yerleştirdim. Sanki yıllardır burada yaşıyormuş gibi hissediyorum. İnsan heryere kolay alışamıyor. Ama kendi yuvası olunca çok seviliyor demekki...

Sunday, December 9, 2007

Gece kuşu

Çekirdek yiyorum şu an ne alakaysa bu saatte. Demek insanlar can sıkıntısıyla ne yapacaklarını şaşırabiliyorlar. Tek elimle yazıyorum bir avcum çekirdek dolu. :) Eşimin kardeşi geldi bu gece buradalar, ben de sıkılıp odama geldim. Nazlıcan'ın annesiyle internette oyun oynadık biraz. Malum bebek olunca bu saatte uyumamak normal onlar için. Ya ben sıkılırım herhalde çocuktan. Off. Rahatının içine birden geliyor ne uyku kalıyor ne rahat. Zırt zırt anlamsızca ağlamalar falan. Gerçi bir insan yetiştirmek çok güzel olsa gerek. 0-3 yaş arası çocugun kişilik gelişiminde çok önemli mesela. Tuvalet eğitimi bile gelecek yaşantıyı etkileyebiliyor. Bunu ilk öğrendiğimde ''Hadi canım.'' demek gelmişti içimden hocaya. O yaşta anlamaz dediğimiz herşeyi sünger gibi emiyorlarmış meğerse. Vakti zamanı geldiğinde ben de anne olabilicem belki. Farklı duygular olsa gerek. Ama nedense büyümek istememe gibi bir takıntım var ve bu yüzden hep aynı yaşta kalmak istiyorum. Neyse yarın devam ederiz cocom geldi ben gider.

Saturday, December 8, 2007

Haftasonu

Şundan emin oldum ki İstanbul'da bir yerden bir yere gitmek kadar zor birşey yokmuş.
Haftasonum rezil oldu. Çocukluk arkadaşımın bebeğinin mevlütüne gittiğimde çoktan bitmiş ve yemek faslına geçilmişti. Gerçi yollarda perişan olduğumdan çok acıkmıştım. Mevlüt dinleyecek halim de kalmamıştı zaten. :) Yol toplam 5 saat sürdüğünden evde çok vakit geçiremedim ama minik Nazlı Berra kızın bol bol resimlerini çektim. Hemen resimlerden birini de yayınladım. Şimdi evdeyim. Var mısın? Yok musun? yarışmasını izliyoruz. Ayaklarımı uzattım dinleniyorum. Eşim ıhlamurunu içiyor. Yanında bal da var tabi. Yazık ona köh köh öksürüyor. :( 2 gündür yemek yaptırmıyor, pizzayla besleniyoruz. Bu arada yarışmacı 76000 ytl ye varım dedi. :p Oy oy hayatta herşeye varız da farkında değiliz. Neyse. Burnum üşüdü. Uykum gelmeye başlıyor. Yarın 12 hatta 1' e kadar uyumayı düşünüyorum. Bütün haftanın yorgunluğu çatır çatır çıksın.

Bugün yarındı, dün de bugündü...

Bu sabah üstüste çalan alarmlarla günümüze başladık. Yapılacak onca iş beni beklerken uyumak olmazdı. Çayımı gazete okurken içmek, bi yandan da eşimin akşam ''Gazete yine dagılmış.'' derkenki yüz ifadesini merak etmek ayrı bi keyif benim için. Aslında erken uyanmamam lazım çünkü akşam erkenden uykum geliyor sonra uykum var uykum var diye diye eşcagızımın başını yiyorum. Biraz gıcık mıyım ne? :) He bide buz gibi havalarda 5 sn. bile olsa camı acıp derin derin nefes almayı çok seviyorum. ''Yaşamak çok güzel yahuu.'' diyorum içimden. Tavsiye ediyorum bence bunu hep yapın. Hayatı bir yerinden hep yakalamak lazım. Havadan, sudan bile. Hayatı yakaladığım en güzel an 1 Ekim 2005 tarihiydi. Hekesin hayatında mutlaka en özel sayılabilelecek bir an vardır. Eşimi 2 gün önce Winsconsin, Milwaukee'de görmüştüm. Ve 2. günün sonunda yani 1 Ekim 2005 Chicago'da bir benzin istasyonunda evlenme teklifi aldım. Hiç düşünmeden evet dedim. Şaka gibi di mi? O gece ayrılırken yani geri dönmek zorunda oldugu için gece kapının önüne gelmişti. Tabiki sarılmadan öylece vedalaşmıştık. Evlenme kararı almış iki yabancıydık. :) Şu an nasıl gülüyorum inanamazsınız. Hayat erkenden kapımı çalmıştı. Bu yüzden eşime Hayat diye hitap ediyorum Şimdi evliyiz. 7 gün sonra 4 ay olacak. İşte böyle. Evlilik Hayat'la öyle keyifli, öyle güzelki. Mesela bu sabah alarmlar çaldı çaldı, sonra ben kalkamadım bir türlü ve alarmı iptal ettim. :) Uyuyakalmışız haliyle ve birden fırladım ''Hayattt saat kaç oldu uyan.'' dedim. Normalde yalvar yakar radyo sesleriyle uyandırmaya alışkın olduğum eşim korkup koşarak banyoya gitti ve 10 dk sonra kapıda hazır oldu.:) Onu öyle izlerken hem komik hissettim hem de alarmı benim iptal ettiğimi bilse ne der acaba diye düşündüm ki birazdan burayı okuduğunda öğrenmiş olacak. Bir de her sabah camdan onun yılmadan usanmadan 10 dk'lık yola gitmek için 45 dk taksi bekleyişini izlemeyi çok seviyorum. Ve her taksi geldiğinde binerken hemen başını kaldırıp bana mutlaka bakması çok hoşuma gidiyo. Şimdiye kadar sadece 1 defa bakmamıştı. Sebebi onu sinir etmiş olmamdı itiraf ediyorum o hep haklı oluyo çünkü ben uyuzluk yapıyorum. Şimdilik bu kadar. Yemekleri ısıtmaya gidiyorum zil çalar birazdan.