Thursday, December 25, 2008

Slm

Ya galiba bir önceki yazımı okuyan bir kaç kişi beni hamile zannetmiş :) Hayııııııııırrr ben tek kişiyim. Yalnış anlaşılmalara mahal vermeyelim arkadaşlar...

Monday, December 15, 2008

Başlık uyduramadım

Öğrencilik bitiyor sanırım. Son 1 dersim kaldı. Bir de tez. Sonrası belki bir iş belki bir kurs ama birşey. Hem seviniyorum artık rahatlayacağım diye hem de büyümek istemiyormuşum gibi bir his var içimde. Okul bitince otomatik yaş ta büyüyor sanki bir anda. :) Bu aralar bir siteden ingilizce ders alıyorum hergün. Çok eğlenceli geçiyor. Gerilediğimi düşünürken öyle olmadığını farkettim. Kendime haksızlık edip üzülüyordum unutuyorum diye. Meğerse hala iyiymişim :)Yarın ingilizce roman hikaye tarzı birkaç kitap alıp okumaya başlayacağım. İşte öyle...

Sakin, huzurlu, mutlu bir yaşantımız var eşimle. 2 kişi yaşamaya çok alıştım. Evde bir başkasının sesi olduğunda garip hissediyorum. Marketime gidiyorum arada bir. Çoğu zaman sipariş veriyorum, üşendiğimden :) Hava almak istediğimde meydana çıkıyorum, elime bir mısır alıyorum, dönüşte de taze taze meyve alıp eve dönüyorum. Artık yapılacak şeylerim kısıtlandığından yavaş yavaş kendimi anne olmaya alıştırmak istiyorum. Ama hala tam anlamıyla sindiremedim. Garip birşey bu. Daha senesini doldurmamış arkadaşlarımın çocukları oldu. Bu ne hız, bu nasıl bir karar anlamış değilim. Nasıl bir psikolojiyle karar veriyorlar acaba? Anne baba olmak fikrine alışmadan, iki kişi yaşayamadan neden bir üçünçüyü hayatlarına sokmak istiyorlar? Bu ne acele anlamadım. :) Zaten hayatının geri kalan kısmını çoluk çocuk torun torbayla geçireceksin. Bırak bari en azından 2 yıl yalnız ol. Özle, iste, sindir... Bunda aile toplum baskısı da var tabi. Çocuk olmadan tam anlamıyla aile olunamayacağını düşünen teyzeler var hala. Tabi teyzemin eline vermişler 16 da bebesini. Ömür boyu onla geçirmiş. Gözünü açmış eş olmuş, gözünü kapamış anne olmuş :) Bi daha da açamamış gözünü... Neyse hadi yeter bu kadar ben gider...

Thursday, October 23, 2008

Günaydın. I'm back.
Yazdan kalma güzel bir hava var bugün. Erkenden kalkıp kendimi dışarı attım. Pastaneden poğaçalarımı aldım sallana sallana, umursuz umursuz yürüdüm :) Mis gibiydi içime çektiğim, bana hayat veren hava. En sevdiğim mevsim sonbahar. Eski günleri hatırlatıyor bana. Çoğu evde soba yanardı ve sokaklar duman kokusu olurdu. Her evin bacasından gri dumanlar yükselirdi. Birde soğuk havayla buluşunca mis gibi kokardı heryer. Ben mi abarttım bilmiyorum ama başka güzeldi o zamanlar. Şimdi her evde doğalgaz. Sobalar alaturka kaldı. Ne eskisi gibi ısınıyoruz ne de evimizde kestane keyfi yapabiliyoruz. Şimdiki moda kestaneleri ortasından çizip fırına koymak... Yersenn... Öyle işte. Canım yalnız gezmek, simit yemek istiyor. Eve dönüşlerimde simit alıp yiyorum ama kalabalıklar içinde insanlara çarpa çarpa yemek çokda keyifli olmuyor. Epey zaman oldu ki Üsküdar'a gitmedim. Eskiden sıkça gider taşların üzerinde simit yer denizi seğrederdim. Malesef marmararay çalışmasından dolayı Üsküdar'ın yolları rezil oldu. Aslında bazen bir dostla da keyifli olur oralar. Fakat gelecek olanlarda ya içleri geçmiş olanlar ya da aşktan gözü kör olanlar. Yalnızım yani :) Aşk demişken. Aşk nedir?

İnsan neye aşık olur? Nedir bu aşık olunan şey? Aşık olan mı, aşık olunan mı aşkı aşk yapar? Biraz düşünüp yazmak isterim bu konuyu. Şimdi atta gidiyorum uzağa, ancak hazırlanırım.

''bende kalan...
bende kalan aslında sana ait değil
sadece ılık, hafif esintili
bir yaz akşamı görüntüsü
açık pencereye arkası dönük sen,
esintiye kapılıp zaman zaman savrulan tüller
ve tüllerin ardında kalarak
çiçek desenli gölgelere bürünen
eşsiz ama umutsuz yüzün
bunun nesi sana ait olabilir?
yalnız ben görmüşsem...''

Friday, July 4, 2008

tatiller başlasın..

Yarın bitanecik eşimin doğum günü. Gittikçe büyüyor :) Herkes bebeğini anlatıyor bloglarda bense eşimi. Napalım iki kişiyiz işte. Rana gelene kadar böyle. Bugün ne alsam ne yapsam diye düşüne düşüne bir hal oldum. Ne zor şey hediye düşünmek. Sonunda almamaya karar verdim zaten :) Girdim mutfağa en sevdiği tatlıyı yaptım attım dolaba yarına hazır olacak. Sabah da kuş üzümlü sarıyer böreği, tahinli cevizli kurabiye yapıcam. Kahvaltıya da Ayşe annemler gelecek. Akşama kadar beraberiz. Gün içinde daha çok şey gelir aklımıza yapacak. Yapar yapar yeriz. :) Güzel bi gün olacak.

Bu arada 1 hafta sonra Karadeniz turuna çıkıyoruz eşimle. İlk defa gidiyorum oralara. Çok heyecanlıyım. Hazırlıklara başlamak lazım haftabaşı. Rotamızı belirledik şimdiden. Cumartesi sabaha karşı çıkıp günbatımını izleyeceğiz. Bol bol an an resim çekicem. Bu gezi için yeni makina bile aldık. Yaylalarda yuvarlanırken poz vericem. :) Yaklaşık 10 gün oralardayız. Trabzon, Amasra, Rize, Ordu, Giresun... Tabi Allah izin verirse. Temmuz'da Karadeniz'in yaylalarında, Ağustos'ta Antalya'nın plajlarında olucaz. :)) Plaj dediysem ben kadınlar havuzunda eşim odasında pc'nin yanında olucak. :) Ağustos' ta da iki aile Antalya'da bi otelde 4 gece kalıp oradan Isparta'ya geçicez inş. Sonra güzel Ege'min yollarından kavun, karpuz ala ala İstanbul'a dönücez. Hatta sepetle incir. :) İnş. demek lazım tabi. Kısmetse olacak.

Birazdan terziye çıkıcam caddeye. Birşey diktirmiştim onu alıcam. Belki canım isterse bi hediye alırım eşime. :) Belki onu alıp gelirim eve. Az kaldı zaten çıkışına. 17 gün sonra da benim doğum günüm. Bu ay bizim ayımız. 15 gün sonra da Ayşe annemin doğumu. :) Ne güzel. hihihihohuha.

Thursday, June 12, 2008

hayattaki tek gerçek

Evet hayattaki en gerçek şey ölüm. İlk defa bu kadar yakın hissettim ölümü. 3 yıl önce hala unutamadığım bitanecik dedem benim kollarımda vefat etmişti fakat defnini görmemiştim. 2 gün önce babanemizi kaybettik. Defnedilirken gördüğüm ilk kişi. O an herşeyden nefret ettim. Aklınıza gelecek herşeyden. Ne kadar yalan bir dünyada yaşıyoruz. Hep bu dünya hep bu dünya diye diye öleceğiz bir gün. Bu aralar bu sebepten dolayı pek iyi sayılmam. Hep gözümün önünde. Hayat kalan için hala hoş. Malesef. Bir de eşimin ağlamalarına dayanamadım galiba. Biraz da o etkiledi beni. Kefen satın almaya gidip geldikten sonra bana dönüp: ''Gelinlik kumaş da, kefen de aynı yerde satılıyor.'' deyince farklı hislere büründüm. Üzerimdeki kıyafetim, en sevdiğim takılarım, evimin eşyaları ve en sevdiklerim... Hepsi fani. Mesela 4 gün eşim yok. Evde yalnızım. Ne yemek pişirmek istiyorum, ne çay demlemek. Herşey sevilenle güzel, hoş. Gerisi yalan. Nihayetinde 5 metre beze sarıp toprağa verecekler cismini. Bir de dişlerin takmaysa onu bile çok görüp, çıkarıp baş ucuna bırakacaklar.
...

Ya zamanindan cok erken gelirim

Ya zamanindan cok erken gelirim
Dunyaya geldigim gibi,
Ya zamanindan cok gec ,
Seni sevdigim gibi

Mutluluga hep gec kalirim
Hep erken giderim mutsuzluga
Ya hersey bitmistir coktan
Ya hicbir sey baslamamis.

Oyle bir zamanina geldimki yasamin
Olume erken sevgiye gec,
Yine gecikmisim bagisla sevgilim
Sevgiye on kala olume bes!
Aziz Nesin

Sunday, May 4, 2008

...yağmurlar...

Toprak kokusunu almayalı uzun süre olmuş meğerse. Az evvel yağmur yağınca anladım ne çok özlediğimi. Klasik bir pazar gününü bitiriyoruz. Bu dönem pazar günleri de dersim var fakat nedense ben bu dönem okula gitmeyi pek istemiyorum. Arada bir uğruyorum o kadar. Bugün Hayat'la beraber gittik. Hem gezdik hem yemek yedik. Eğlendik işte. Giderken arabayı ben kullandım diye biraz terledi o kadar. :) Onun dışında sabah evde biraz değişiklik yaptık. Günlük odamızdaki köşe koltuğu kitaplık odamıza taşıyıp oradaki koşu bandını odaya aldık. Artık canımız sıkılmadan tv izleyek sporumuzu yapabilicez. Nım nım nım... :) Şimdi evdeyiz ama her an çıkabiliriz. Canım talı yemek istiyor. Kazan dibi olur, tavuk göğsü olur, fırın sütlaç olur, tatlı olsun da ne olursa olsun...

Monday, April 7, 2008

bebelereeeeeeeee balonss

Yahu bu bebe bisküvisi ne güzel birşey. Çok mutlu oluyorum yedikçe. Bi de göbekli :))) haha. Çok mutluyum şu anda lanet olsun içimdeki insan sevgisine :))) Kurtlar vadisi beni esir aldı. Memati'ye ne olacak acaba? offf............

Tuesday, April 1, 2008

Hava ayaz mı ayaz...

...ellerim ceplerimde, bir türkü tutturmuşum duyuyorsun değil mi? Çalacak bir kapım yok mutluluğa hasretim artık sokaklar benim, görüyorsun değil mi? Zaman akmıyor sanki, saatler durmuş bugün, sonsuz yalnızlığımda bir tek sen varsın bugün...
Mutluyum, mutlusun, mutlu, mutluyuz mutlusunuz, mutlular... :) mutlu olmamak için hiç bir bahaneniz olmasın..

Tuesday, March 11, 2008

ben geldimmm

O kadar yoğunum ki (:p) neredeyse 1 ay oldu bilgisayarı açmayalı. Haftanın iki günü okuldayım. Çarşamba akşamları Ayşe annemlerdeyiz. Haftasonları zaten hep dışarıdayız. Bu haftasonu gezmekten yoruldum. Cumartesi sabah okula gidiyorum zaten. Haftanın en kalabalık vıcık vıcık günü oluyor. Sanki İstanbul'un nüfusu Cumartesi günleri 10 katına çıkıyor. İnanılmaz yani. Neyse ki eşim bırakıyor okula sağolsun. Dönerken de pis karayolu yerine eski ama nostarjik trenle dönüyorum eve. Ray sesleri çok keyifli oluyor. O zaman İstanbul'da yaşadığımı hissediyorum. Resimler çekiyorum camdan, çok eski ahşap evler var bayılıyorum onlara bakmaya. Sonra trene binen satıcıları izliyorum. Nane şekerinden iğne ipliğe kadar herşeyi satıyorlar. :) Öyle böyle derken bu Cumartesi de bitti. Okuldan sonra annemlere yemeğe gittik. Oradan eşimin teyzesine uğradık çayımızı içtik. Oradan arkadaşlarımızla sinemaya gittik. Ve oradan da saat 00.00 sıralarında Taksime ıslak burger yemeğe geçtik. Derken kendimizi Dolmabahçe' de bulduk. :) Bana kalsa ordan da ortaköye wafell yemeğe de gidebilirdik ama daha sonrasında hastaneye düşmemek için eve döndük.
Pazar günü de yeni aldığımız tabloları çaktık. Sonra ufak tefek tamir işleri derken yine pazartesi oldu. Hatta bitti bile. Sahi dün de Diler ile Ayşe anneme çaya gittik. Cuma günü de gitmiştik. :) Msn den konuşurken birden gelişti hemen buluştuk gittik. 5 çayına. Akşam da eşlerimiz geldi yemek yapmamıştık zaten hepberaber laaammaaacınn yedik. Yerken iyi de sonra kokuyor heryerimiz. :)) Ya bir de eşimle sanki yarış yapıyoruz. (Göbek büyütme yarışımızın dışında) :) Biryerden çıkarken ikimizin de elinde arabanın anahtarı hangimiz koşar yetişirse o kullanıyor arabayı. Ciddi ciddi deli gibi koşuyoruz yolda. :) Ben neredeyse ayakkabımı giymemişim onun da üzerinde takım elbise diğer elinde de 6 yumurta poşette öyle koşuyor. Hay Allah ya çok gülüyorum şu an. :() Konuyu değiştirelim. Bir de perşembe günleri eski arkadaşlarla bizim evde toplanıp hoş sohbetler yapıyoruz. Kahvaltılarımız çok keyifli geçiyor. Aynı şeylerden bahsedip tekrar tekrar gülebiliyoruz. Hayat çok güzel. Havalar da muhteşem zaten. Ben Mart'ın ortasında yazlık ayakkabılarımı giymeye başladım bile. Efil efil :)) Sabahları camı açınca tüm havayı içime çekip yutmak istiyorum. Deli miyim ben? Bu arada ben evimi çok seviyorum yaa. Çok alıştım buraya. Cadde üzerinde biraz fazla toz oluyor mobilyalarım ama yine de çok seviyorum bu semti. Tekrar taşınsak yine buralardan çok uzağa taşınmak istemem heralde. Çünkü heryere çok yakın çok merkezde. Kadıköy, Eminönü(kapımın önünden kalkıyor otobüs), Ortaköy, Taksim, Nişantaşı, Osmanbey, Beşiktaş, Bakırköy, eşim :) evet eşim 5 dk uzağımda. :)))) sanırım sadece Kübra'nın evi çok uzak bana bir de Ebrucuğumun. Edirne'den biraz önce. :))))))))) Ay bu arada Nazlı Berra'yı çok özledimmmm. Tatlım benimmm. Görüşücez inş.
Bugün okula gidiyorum. Diler de derse girecek benimle. Sonra biraz dolaşırız. Sonrasınra yumamıza döneriz. Yuva maya geldi aklıma. :) Hamurlarınızda Yuva Maya kullanın! :)

Monday, February 18, 2008

Butox

Detox'u son zamanlarda sıkca duymuşsunuzdur. Vücudu zehirlerden arındırmak diyebiliriz. Bir süre sadece meyve ve sebze yemek, sebze suyu içmek vs. İşte bu bizim eve Butox olarak girmiş durumda. Eşimin yeni diyeti. :) Şöyle ki: Hani sürekli evdeyiz demiştim ya. Haliyle alışverişe de gidemedik. Evde kalan malzemelerle yemek yapmam gerekti tabi. Önce akşamdan ıslattığım barbunyamı sabah pişirdim. Yanına en güzel beyaz pilav olurdu tabi fakat yakın bir zamanda yediğimiz için yapmadım. Ne yapsam ne etsem derken en sevdiğim bulgur pilavını yapıverdim. Hem de kocaman soganlısından. :) Ne zamandır da yapmamıştım zaten. Ben mutfaktayken eşim içeriden ''mercimekli köfte yesek bugün, yapar mısın?'' deyince eyvah, şimdi bir tencere bulgur pilavı n'olcek dedim içimden. Ee canı istedi artık. Eşimin canı ister de ben yapmam mı hiç? :)) Ama bazı malzemeler de yoktu. Mesela taze soğan. En has malzeme. Öyle böyle malzemesiz bir şekilde yaptım. Bir kaç saat sonra açıktık ben sofrayı hazırladım. Aynen menüsünü anlatıyorum eşimin: 1tabak bulgur pilavı, yanında malzemesinden çalınmış adını tam koyamadığım fakat aynı pilav renginde mercimekli köfteler, biraz barbunya ama hala sıcak, zeytinyağlı soğuk güzelim halinden eser yok. Öylece bakakaldı tabağına. '' Bu-tox mu yapıyoruz biz?''dedi. Öylece biraz ondan biraz bundan yedi. Önce sesini çıkarmadı ama sonra güle güle kenara bıraktı tabağını ve bana döndü ''sonra yicem'' dedi. :) ki yemedi tabi. Biraz vakit geçince açıktı tabi. Gözü de kesmedi bulgurları yemeyi. En sonunda dışarıdan pide istedi de karnını doyurdu. Ben ona sabahtan söylemiştim bugün dışarı çıkıp makarna yiyelim diye ama illede evde oturcam diye nazlandı. :) Çıkarmazsan böyle olur işte. :)))))))))))))))))) Az önce de aradı ne yemek yapıyorsun diye. ''Dünden barbunya var ama şanslısın bulguru ben yedim bitti'' deyince sevindi tabi. Ne kadar nazlı ya. Sabah kereviz yapıcam çok seviyorum diyorum. Ben sevmiyorum yemem diyor. Ah benim tontiş eşim, seni pamuklara sarmalar sararım. :))

İncecikten bir kar yağar, tozar Elif Elif diye...

Tüm karlar benim için yağsınnnn :) Heryer bembeyaz oldu çok güsel ya. Sabah camın önünde çay içerken çok mutlu hissettim kendimi. Soğuk ve sıcak bir arada çok egzotik oluyor. Bir elim camda üşürken diğer elimi çay bardağında ısıttım. Tarifsiz bir duygu. Şimdi okuyanlar ''ne diyor bu yahu, abartmış'' da diyebilirler. (ama demeyin :)) Ben hisli, duygulu bir kişiliğim. Herşeyden mutlu olabilirim. Bak birden yine mutlu oldum. :) Ya bu arada günlerdir evdeyim. Haftasonu da eşimle evdeydik. Okul da tatil. Ben iyiden iyiye ev kuşu oldum. Biri beni kurtarsınn. Kendimi dışarılara atmak gezmek, denizi görmek, balık ekmek yemek istiyorum. Gerçi evde de sürekli birşeyler yiyorum. Yapacak birşey olmadığından ye, iç otur. Evde ne kadar, ne yapılabilirki? Her faliyetin içinde yemek var evde olunca. Ben de o durumdayım yani. Gün geçtikçe büyüyorum. Hatta kendime bebe bisküvisi bile aldım. Sütle muhteşem oluyor. :) hehehe Hayat ne kadar güsel değil mi? Bu arada aldığımız 9 kat adlı muzlu bisküvinin içinden böcek çıktı. :( Ama ilk paketini yedikten sonra 2.den çıktı. İlkinde var mıydı acaba? Sinir oldum uff. Bir keresinde de Amerika'da evde cips yiyordum bir baktım elimde karınca var ama minicikti. Yerde oturduğum için yerden üstüme çıktığını düşünmüştüm. Sonra gördüm ki cipsin içi karınca doluuuuuuuuu. Aman Allah'ımm. Bu ne kabus. Acaba onları da mı yedim ben? Ne olacak benim bu halim.

Wednesday, February 6, 2008

...çocuk mu? hayır hayır....

Minik deve kardeşim tatil için bizde. Herşeyi o kadar çok soruyor ki hayatımın 10 yılı bitti 3 günde :) Çocuk milletii değil miiii. 3 gündür geziyoruz fakat eve gelince hiç gezmemiş gibi sıkıldım ben diyo. İnanamıyorum ya. Bu ne manyak yaşam, bu ne bohem ya. :))))))))))))) (Kübra'ya göderme) Şimdi içerde yemeğimin pişmesini bekliyor ki dışarı çıkalım. İki dk yerime oturamıyorum. Eridim 3 günde. Enerjisi de hiç bitmiyor. İlginç bu çocuk milleti yahu.

Thursday, January 31, 2008

...ev işi neden bitmiyor?...

Sabah 10 dan beri temizlik yapıyorum. Tam bitti diyorum bu sefer çamaşır makinesi durduğu için ötüyor. Oraya koşuyorum toplayıp asıyorum. Hemen arkasından yemek yapmam gerektiğini hatırlayıp mutfağa koşuyorum. Bir bakıyorum su bitmiş hemen arıyorum. Sonunda yine bitecek ama yaşamak için lazım işte. :) En sonunda oturuyorum tv yi açıyorummmm ve telefon çalıyor hemen fırlıyorum... Aman Allahım ne kadar zor kadınların işi. :) Tüm bunlarla kalsa iyi. Bir de akşamları sofra hazırla kaldır ardından çay, sonra meyve, kahve, su vs. gece boyu hizmet. Sitem ediyorum sanmayın sadece anlatıyorum. :) Herşeye rağmen yaşamak en önemlisi sağlıklı yaşamak herşeyden çok önemli. Bu gece rüyamda saçlarımın tutam tutam döküldüğünü, kanser olduğumu gördüm. Bunu düşünmek bile çok üzücü. Neyseki bir rüyaydı.
Sonunda oturdum çayım beni bekliyor. Biraz kitap okumak istiyorum. Aslında bugün Kadıköy'e gitmek istedim fakat görüldüğü gibi işler yeni bitti. Belki yarın gidebilirim. Belki yarından da yakın. :) Şu an bile çıkıp gidebilirim. :))

Friday, January 25, 2008

ben geldim

Geldim, bakındım, gidiyorum.... Yazı yazasım hiç yok nedense. Uzun zamandır açmıyorum bile blogu. :( Bir ara uğrarım gene, şimdi gezmeye gidiyorum.

Sunday, January 13, 2008

yaz yaz yaz en sona beniii


Yazdan kalma bir gündeen. Ya da çölde çay filminden. Bir sahne var aklımda oyuncular sanki biziz mutsuzuz ikimiziz..... Yaz mı? Yaz mı? :) çok sevindirik oldum bi an. Yaz gelsin cıvıl cıvıl olalım yeniden. İçimden neler neler yazmak geliyor bir bilseniz. Son haftalarda bir çok şey yaşadım. Fakat anlatmayacağım :) burada kesiyorum bu yazıyı. Yaz hayalleri kurmaya gidiyorum. Sadece bugün çok güzel bir çift yazlık ayakkabı aldığımı söyleyebilirim. :) Belkide yaz sevincim bu yüzden depreşti. Ve son olarak size yazdan kalma balayı resmimi bırakıp kaçabilirim. (Abant) Ayakkabılar daha sonra :)

Monday, January 7, 2008

Ev hali, sıkıntı hali

Çok sıkılıyorum. Bazen yapacak hiçbirşey bulamamak kendimi işe yaramaz hissettiriyor. Şu an ki halim de öyle. Her zamanki gibi tv'de işe yarayacak birşey yok. Yemek yap, evi temizle, kendine bak, uğraş...vs. ömür bunlarla geçmiyor işte. Bazen hep dünya için uğraştığımı düşünüyorum. İnsanoğlu ne garip. Hep kendimizi düşünmeye programlanmış gibi yaşıyoruz. Hayatı basit yaşamayı isterken nefislerimize, isteklerimize karşı koyamıyoruz. Nazım Hikmet'in o çok sevdiğim şiiri tam da anlatmak istediklerimi anlatıyor...

Basit yaşayacaksın
BASİT
mesela susayınca su içecek kadar Basit
Dört çıkacak,ikiyle ikiyi çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın
Tek bir düğme,tek bir cümle gibi.
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin "SENİ SEVİYORUM"
gibi
Basit bir öpücük yetecek sana.
Basit,sıcak bir öpücük ; ve o öpücükle dolacak tüm günlerin
tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,Öpücük için
yiyeceksin
Hayatının dayağını.
Kabak çekirdeği verecek sana rakamların veremediği
mutluluğu.
El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak en
değerli kağıdın-hep yanında taşıdığın,atmaya kıyamadığın.
İki harekette giyiniverecek,iki harekette
soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman,ve yola çıkman arasında geçen
süre;
Kısacık olacak sıcacık kollara dolanman ve Kendin bile
anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dağının önünde bekleyecek mutluluklar
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
Ya da bir damla göz yaşı yaşatacak sana en ucuz romanını.
Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
Bir kaşarlı tost olacak aradığın nasıl oturacağını
bilemediğin safrada,
Parmakların en kıymetli çatalın,yine aynı parmaklar
çözecek en karmaşık
denklemleri.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün
Saatin,sadece saati gösterecek,telefonunu sadece telefon
etmek için
kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak "bilgini" en hızlı "sayan".
Basit yaşayacaksın basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi basit...

ÇAY SİMİT VE PEYNİRLE
NAZIM HİKMET

Sunday, January 6, 2008

Bir pazar günü daha bitmek üzere

Bitmek üzere diyorum çünkü başlangıcını göremedik. Saat tam 14.27 de uyandık. :) Kendimizi uyumaya verdik. Defalarca uyanıp uyanıp saate bakmadan su içip yattım tekrar. Sanırım saat 15.30 gibide de kahvaltıdan kalktık. Öyle böyle derken dışarıyı görmeden akşam oldu. Arkadaşlarım aramış ulaşamamışlar. Nereden bilsinler o saatte uyuduğumu. Bu kadar uyumanın da bir açıklaması var tabi. Gece çok geç yattık. Saat 00.00 da taksime doğru çıkıp gezdik. Arabamızı ilk defa ben kullandım. Çok keyifliymiş otomatik vites yahu. Nasıl uğraşıyormuşuz 1000 defa vites değiştirmekle. İnsanlar hayatlarını zorlaştırmaktan başka birşey bilmiyorlar. :) Kettle varken çaydanlıkta su kaynatmak gibi birşey bu da. :p

Friday, January 4, 2008

Karlar düşer, düşer düşer ağlarım...

...hep ismini, hep ismini anarımm... Diye devam eden bu şarkıyı hepiniz biliyorsunuzdur. Çok hoşuma gidiyor benim. İstanbul'a karlar düşer de ben söylemem mi bu şarkıyı hiç. Bakalım nasıl devam edecek. Ya da durup tekrar güneş mi açacak? İlerleyen günlerde rapor vermeye devam edeceğim. :) Ne de olsa meteoroloji müdürü kızıyım. Anlıyoruz. :)Şu an ilginçtir ki sol elimin serçe parmağı üşüyor. :)) Sadece o ama. Neyse bugün okula yeni dönem ders seçimlerimi yapmaya gittim. Koskoca ders ağacından sadece 1 tane ders alabildim. Dersimin ismi Cinsel Davranışlar. İlgili arkadaşlara duyurulur. Hepsini zamanında almışım ders kalmamış bana ya. Napıcam ben haftanın 6 günü. Gezicem mi hep? Olmazki ama hiç sevmem ben gezmeyi. :p Hemen yeni aktiviteler bulmalıyım kendime. Uzun zamandır evdeki dikiş makinamı alıp eskisi gibi değişik şeyler dikmek istiyordum. Belki bahane olur. Lİsede moda tasarımı ve tekstil okudugum için birşeyler biliyoruz yani. Çıkardığım kalıplar bile duruyor. Ya da sadece çizim yaparım. Slüetleri giydiririm. Maksat soğuk kış günlerini eğlenceli hale dönüştürmek. Soğuk kelimesi bana acı gibi geliyor bazen. Böyle biri üşüyünce sanki heryeri acıyormuş gibi hissediyorum. Kendimden biliyorum. :) Çorapsız bir hayat düşünmek benim için zor. Bir de sabah uyanınca hemen ayağımın altında terliklerim olmalı. Sandığın üzerinde de sabahlık ya da yün yeleğim. Çok seviyorum yün yeleklerimi. :) Eşim beni öyle görünce '' Nineemm benim'' diyor. Üşümek yaşlılara mahsus sanki. Üşüyorum işte. Üşüyorum, üşüyorsun, üşüyor, üşüyoruz, üşüyorsunuz, üşüyorlar. :) Herkes üşüyor çünkü kış geldi. Allah allah ya.